Mehmet Yavaş
Çan - Göle Köyünden
16 yılda geldim köyüme. Yetim Mehmet derler bana. 1891 (1308)'liyim. 89 yaşına vardım. Balkan'a, Rus'a gittim. Çanakkale'de çarpıştım.
Tekirdağ'dan Bulgar'a karşı gidiyoruz. Çıktık yola...Kış günü. Sürgün olmuşum, hastayım, 19 yaşındayım... Bacaklarım da kısa... Mecalim yok...Çantamı onbaşı aldı. Silahımı çavuş aldı...
Gidiyoruz...Hayrabolu'dan, Lüleburgaz'a vardık. Gece orada yattık. Kasabadaki insanlardan kimse yok ortalarda...Kaçmışlar Bulgar'dan.Askerin biri dikilmiş bir dükkana öteberi satıyor, dükkancı gibi. Bir okka leblebi aldım. Sürgünüm ya...İyi gelir diye...
Bizim bir yüzbaşı vardı...Çok gözü açık bir adamdı...Kimseyi aç bırakmadı. Bizi yola çıkarır, kendisi atıyla hızlı gidip öndeki köylerde ekmek yaptırır, yolların kenarlarına koydururdu. Dağıtırlardı bize ekmekleri sonra....Biga, Bayramiç taburlarına bile çok ekmek verdik biz.
Akşamdan Bulgar'ın evinin önüne siper yaptık. Sabah aydınlanıver,ince harbe kapıştık. Ha bakalım...Ha bakalım...Harp,harp,harp!..
Bizim köyden bir Molla Mustafa vardı. O da bizim yanımızda imamlık yapardı. Bir kara çalının arkasına siper yapmış. Ben ondan körpeyim ama aklım ondan fazlaymış. "Molla" dedim.
-Çalı tutmaz kurşunu, alnı kabağına yersin. Çalının kökünün dibine yat. Molla yatıp öyle ateş ettiydi.
Akşama kadar ateş devam etti o gün. İmdat gelmedi. Bozulduk geri çekildik., İstanbul yakınına vardık. Çatalca'da Bulgar'la anlaşma yapıldı.
Biz de teskere alıp geri geldik.
Seferberlik geldi. Kapalı kağıtlar açıldı. Çanakkale Taburuna gittik biz de.Seddülbahir'de 6 ay siper kazdık. Soğandere'de de kazdık siper.
Sabaha karşı bir vapur geldi Seddülbahir önüne. Demir attı. Ortalık aydınlanırken geminin etrafı fırdolayı kayık. Manga kolunda kayıklar bizim siperlere doğru geliyorlar. 1500'e gelince, tüfeklerin mesafesine girince , bir ateşe başladık. Öğleye kadar kayık kırdık orada. Ne kayığı bitti, ne askeri bitti kafirin...
Denizin üzeri hep gemiydi. Gavurun zırhlısı çoktu. İngiliz zırhlılarından atılan mermiler üzerimizden geçip gerilerimize düşüyor. Bize imdat gelmesin diye. Sonra eşek adalarına doğru gittiler. Bir ateş açtılar üzerimize , 26. Alay'ı toprağa gömüverdiler. Biz 25 kişi bir sıçanyolu bulup çıktık...Bir de baktık Seddülbahir önlerindeyiz. Gökyüzünde bir mermi patlıyor... Lapır lapır dolu gibi kurşun yağıyor üzerimize.
Bir binbaşı bizi orda bir derenin içine götürdü.
"Arkadaşlar vatan elden gidiyor, namus gidiyor, ırz gidiyor,"diye konuştu. Binbaşıyla 26 kişi olmuştuk.
Soğandere'de hücuma kalktık. Denizden gavurun makinalı tüfek ateşi geliyordu. Biz ateş ediyoruz. Gavur da askerini kılıçla döve döve üzerimize yürütüyor. Ama askeri yürüümüyor gavurun. Kılıç ağarı ağarıveriyor.
Yatsı namazı vaktine kadar ateş yaptık. Sonra 25. Alay imdadımıza yetişti.
Soğandere'de belimden ve bacağımdan yaralandım. Kurşunla yaralandım. Belimde kurşun hala duruyor.
"Çanakkale içinde bir dolu sandık
Alayların içinde dört asker kaldık
Çanakkale içinde bir top kestane
Kalan gazilere çalı dibi hastane."
Çalı dibinde doktor yaralarımı sardı, sipere geldim gene.
Bu akşam Soğandere'ye asker gelir...Sabaha kadar erirdi. İngiliz söktüremedi...Baktı baktı, gavur bir kolayını bulamadı, çekti gitti.
Ben hiç "babam" diyen duymadım. Herkes "anacım" diye inliyordu.
Gavur kaçtıktan sonra, İngiliz'in bıraktığı çuvallardan. Dereobalı Ali Çavuş, Hasan Onbaşı 3 okka üzüm almışlar. Yağmur yağıyor. Çantaları koyduk kıçımızın altına, avuç avuç üzüm yedik.
Gavur kaçtıktan sonra bir kısmımız Mekke tarafına gitti. Bizim alayı gündoğuya çevirdiler. Rus'a gittik.
Ruslarla ve Ermenilerle harp ettik.
Cephelerden geldim. Bir de baktım, çeteler be Çanakkaledeyken karımı kaçırmışlar. Düşmanın topundan, tüfeğinden korkup kaçanlar, buralarda çete olup benim karıyı kaçırmışlar.
İlk karının adı Medine idi. Sonradan Ayşe'yi aldım. Ayşe'den 6 çocuk oldu. Ne maaş alıyorum, ne de madalyam var. Yok bir şey.
Cenk için dolaştık dünyayı şöyle bir çevirdik. Hamdolsun.